Bu yazıyı kaleme almamın ana sebebi “Oh sen İngilizce öğretmenisin, yabancı dilin var; tabi gezersin” diyen veya öyle düşünenler! Şimdi sizi belki de şaşırtacak bir yazı ile karşınızdayım. Algımızdakinin aslında ne kadar da yanlış olduğunu kendimce anlatmaya çalışacağım. Evet, ben bir İngilizce öğretmeniyim, ama gittiğim yerlerde iletişim sorunu yaşayabiliyorum.
Hikâyeyi baştan anlatmam gerekiyor. Çok eski olmasa da benim için baya eski bir tarihten başlayarak durumu izah etmeye çalışacağım…
Üniversiteye başladığımda İngilizce konuşma becerimi kişisel çabalarımla geliştirmiştim. Bunda dizi, filmlerin faydası oldukça çoktu. İlk yurt dışı seyahatimi de üniversitede iken Çekya’ya (o zaman adı Çek Cumhuriyeti idi) yaptım. Orada fazla İngilizce bilen olmaması beni şaşırtmayacaktı zaten ama Prag’da İngilizce bilen birilerine denk gelmek kolaydı. Beni asıl şaşırtan ise günübirlik yaptığım Almanya gezisiydi. Dresden isimli şehre gittiğimde şunu düşündüm: “Almanya’dayım, İngilizce biliyorlardır!”. Nedense gelişmiş ülkelerin İngilizce biliyor olduğuna inanıyordum ben. Ya siz?
Etrafta bir sürü dönerci vardı ama ben niyeyse bir hamburgerciye gittim. Ancak, kasadaki arkadaşla anlaşamadım! Bildiğiniz sipariş veremiyordum! Şaka herhalde! Cümlemi evirip çeviriyordum, yine de olmuyordu. Amirini çağırdım. Daha üst seviyedeki çalışanın İngilizce bilgisi daha üst seviyede olmuyormuş 🙂 Olması da gerekmiyor sanırım, ama ben o sırada ufak ufak hayal kırıklığımı yaşamış; elimle göstererek siparişimi vermiş ve de tepsimde istemediklerimi iade etmiştim. Madem olay bu raddeye gelecekti, ne diye dil döküyordum 🙂
Bu aydınlanma –aynı zamanda hayal kırıklığı- İngilizce’nin yetersiz olduğunu anlamama yetmemişti. Tavsiyem şu: size yetsin!
Gel zaman git zaman, meslek hayatıma başladım. Para kazanmanın verdiği gazla diğer bir hayalim olan Japonya seyahatimi planlamaya koyuldum. Sene 2013. Henüz hayatımda motosiklet yok, herhangi bir motoru sürmeyi bile denememişim. İnternetten araştırmaya yapmaya başlamış, Japonya serüvenimi sırt çantalı yaşamayı düşlüyordum. Ve orada yaşayan bir Türk’le tanıştım. Kendisine sorular sormaya başladım. İlk verdiği cevaplardan birisi: Japonya’da İngilizce bilen yok! (Şaka sanırım bu, dediğinizi duyar gibiyim)
Al bir hayal kırıklığı daha! Yahu bu adamlar hani çok gelişmiş bir ülkeydi?! Nasıl konuşamazlar İngilizce gibi basit bir dili? Yok, dediler. Yok yok yok! Orada da İngilizce yokmuş!
O zaman eli boş gidemezdim Japonya’ya. Oturdum 1-2 gün Japonca çalıştım. Kelime bilgim animeler sayesinde birazcık vardı. Ama günlük birkaç deyişi ezberlemem gerekiyordu. Birkaç zamir/sıfat falan da fena olmazdı 🙂
Japonya’ya vardığımda acı gerçek yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Kimse İngilizce bilmiyordu. Yani bilen vardı muhakkak ama sizinle iletişime geçecek kadar sosyal olmadıklarından pek bir faydası olmuyordu. Sanırım ilk 3-4 gün neredeyse kimseyle konuşmadım. Hostelde çalışan kadının İngilizcesi vardı ama o hosteldeydi. Sokakta selam verdiğim, fotoğrafımı çekmesini istediğim kişiler hep turistti. Fakat bu böyle süremezdi! Ben de artık kendime güvenimi toplayıp bildiğim 3-5 kelime ile insanlarla etkileşime geçmeye başlamıştım. Konuştukça bir şeyler öğreniyordum. Sonra bir de İngilizce bilen bir Japon (Akihiro) buldum ve konuşma becerimi geliştirdim. Her işimi Japonca halletmeye başladım ki zaten ne işim olabilirdi en fazla? Tren bileti, ekmek, su, hesap ödeme, pardon şu nerede, saat kaçta, gibi basit şeyler. Ancak bu basit şeyler günlük hayatınızı ne kadar kolaylaştırıyor, inanamazsınız! Geçirdiğim 18 günün sonunda şunu demiştim: Ulan ben baya Japonca konuşuyorum!
İlerleyen yıllarda biraz Japonca dersi alıp bilgimi artırdım. Motosikletle Japonya’ya gittiğimde neredeyse hiç sıkıntı yaşamadım. Yerel dili bilmenin tadı bambaşka oluyor. Fakat arada kalan birkaç ülke var ben Japonya’ya giderken. Onları atlamışım. Şimdi isterseniz onlara değineyim.
Gürcistan: Bizim için Gürcistan en kolay ülkelerden. Bize benzeyen kültürleri, Türk parasının ülkenin belli kesimlerinde kabul edilmesi, Türkçe bilen Gürcü sayısının oldukça fazla olması çok önemli artılar. O yüzden Gürcistan’da bir sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum kimsenin.
Rusya: Hmm. Rusya deyince bir durmak lazım. Çünkü bir Japonya hikâyesi de burada anlatılabilir. Tanıdığım en yardımsever ve arkadaş canlısı toplumlardan olan Rus insanı İngilizce bilmiyor! Moskova’da bulunmadım. Yine orada İngilizce bilen sayısı fazladır. Ancak doğuya gittikçe bu sayı çok azalıyor. Koca Rusya’yı boydan boya geçtim neredeyse ama kaç kişiyle İngilizce konuştum bilmiyorum. Bir elin parmaklarını geçmez bence. Hiç Rusça bilmediğim için Rusça öğretmeni arkadaşımdan belli cümleleri Rusça’ya tercüme etmesini istemiştim. Ama motosikletim olduğundan daha fazlasına ihtiyacım olmaya başlamıştı, ben de bu yüzden o arkadaşımı arayarak karşımdaki insanla irtibat kurmasını talep etmiştim. Her seferinde onu aramaya başlayınca da pek Rusça öğrenemedim. Ama İngilizce’nin işe yaramadığını çok iyi öğrendim.
Moğolistan: Başkente kadar İngilizce yok! Başkentte de bir kalabalığın arasına karışacağınızdan İngilizce’nin bir anlamı yok zaten. Gerçek kültürle etkileşime geçmek için biraz Moğolca veya Rusça bilmekte fayda var. Hatta belki de biraz Türkçe 🙂 Ger’lerinde (Moğol çadırı) kaldığım bir aile ile çok güzel şeyler paylaşmıştık ama bu tamamen orada bulunan İngiliz çocuğun sayesindeydi: Moğolca biliyordu…
“Ya sen İngilizce öğretmenisin, yolda sorun yaşamamışsındır. Dilin var!”
Trabzon’dan yola çık, motorla Japonya’ya kadar 85 gün seyahat et, bunun sadece belli başlı noktalarında –denk gelirsen- İngilizce konuş. Sanılanın aksine daha çok Türkçe konuşarak iletişim kurduğumu itiraf etmem gerekir. Yazı çok uzadı, o yüzden ikinci bir bölümü olacak. Şimdilik bu kadar olsun. Güney Amerika ülkelerinde İngilizce’nin yine nasıl bir işe yaramadığını bir sonraki yazıda anlatırım.
Yolda görüşürüz.
1 Comment