Şili’den Arjantin’e Pirihueico Gölü üzerinden geldiğimi bir önceki yazımda yazmıştım. Gölü gemiyle geçmek güzel bir duyguydu. Mükemmel bir doğayı seyrede seyrede 1,5 saat yolculuk yapmıştım. Gemiden inince Şili gümrüğüne ulaşmak için 10 km motosiklet sürdüm. İşlemleri hızla tamamladım ve Arjantin gümrüğüne doğru 1 km daha sürdüm. Bu kilometrelerin tamamı zorlu bir stabilize yolda geçtiğinden biraz hoşnutsuzdum.
Arjantin girişini de biraz uğraşsam da sorunsuz halledince motoruma binmek için hazırlanıyordum ve orada tanıştığım birisine yol durumunu sordum. Aldığım cevap beni yerle bir etmişti. 40 km daha asfalt yok dediler. O sırada bana o yolu şiddetle öneren arkadaşa biraz sinirlenmiştim. Yoldan sıkılıp bazen motorumun kaldıramayacağı hızlara çıktım. Örnek vererek konuşayım, gittiğim yer Baron ile normalde 30 km hızla gittiğimiz cinsten koca koca taşlarla dolu bir yoldu. Ama ben içinde bulunduğum durumdan sıkılıp arada 60-70 km hızlara çıktım. Zaten moralim de bozuktu, o yüzden biraz gözü kara motosiklet sürdüğümü itiraf etmem gerek.
Durmadan sürünce bir süre sonra bu bozuk yol bitti ve şehre vardım. Bir anda mükemmel bir yere gelmiştim. San Martin de Los Andes mükemmel görünüyordu. Bir benzinlikte ihtiyaçlarımı giderdim ve hedefimde olan San Carlos de Bariloche’ye doğru motosiklet sürmeye başladım. Bu iki şehir arasında 200 küsür km mesafe vardı. Tam ortada da Villa la Angostura isimli başka bir şehir var.
San Martin de Los Andes’ten Villa la Angostura’ya kadar olan yolun adı Siete Lagos (Yedi Göller), tam olarak 7 tane gölün yanından geçen, büyüleyici bir doğanın içinde, Güney Amerika’nın en güzel yollarından birisi. Kesinlikle o yol üzerindeki kamp alanlarında birkaç gün kalınmalı. Hızlıca aşılmamalı bu yol. Not almak isteyebilirsiniz. Fakat ben ruh halim nedeniyle sadece motosiklet sürdüm ve Villa la Angostura girişinde bir yerde durdum.
Sürdüğüm yolun tadını çıkaramıyordum ve yer ayırttığım hostele ulaşmak için San Carlos de Bariloche’ye (kısaca Bariloche) sürüyordum. Şehir merkezine çok kalmamıştı ki bir polis beni durdurdu. Uzun süre ne dediğini anlamadım. Meğer farlar yanmıyormuş. Neden böyle bir şey olabilir diye düşünürken, polis durumu anladı. Ampülü kırmışım. İçindeki tel kopmamış, ampül göbekten kırılıp düşmüş oraya. E o zor yolda hızlanınca böyle bir şeyin olması normal. Şehirde düzeltirim, diyerek devam ettim ve Bariloche’de hostelime yerleştim. 3 akşam konaklayıp zihnimi tazeledim. Anlatıldığı kadar muhteşem bir yer değil Bariloche. Çünkü oraya gelirken oradan çok daha güzel yerleri geride bırakarak gelmiştim. Bu arada motosikletin dişlişi tamamen bitmişti. Farı da değiştim. Dişliyi değişmedim.
Bariloche’den Buenos Aires’e 1600 km yol vardı. Bu yol üzerinde de hiçbir şey yok desem pek yalan olmaz. Gidebildiğim kadar gidip kamp yaparım diye düşünüyordum. BA’ya varmaktansa 70 km güneyindeki La Plata’ya varırım diyordum, çünkü Alejo orada yaşıyor ve turunu bitirmesine az kaldı 🙂
İlk gün uzunca süre motosiklet sürerek bir yerde kamp yaptım. Yolun üzerinde bir turist ofisinin yanındaki ağacın altına çadırı geç saatte kurup uyudum. Kurmama izin vermemişlerdi ama onlar gittikten sonra oraya çökmüştüm. Sabah kalktığımda sıcak su istediğimde beni kırmadılar ve yola çıktım.
Bir o kadar daha mesafe dümdüz yollarda sürerek bir kamp alanına ulaştım. Orada da erkenden yatıp sabah yola çıkmak istiyordum ama bir konser vardı ve gürültü fazlaydı. Yine de çadırdan çıkmadım. Oradan ayrılıp tekrar uzun kilometreler boyunca tamamen dümdüz yollarda motosiklet sürmeye devam ettim. Yolun 4’te 3’ünden fazlasını bitirdiğimden ve ertesi gün rahatça Alejo’ların evine varacağımdan ilk gördüğüm otele girdim. Burası kaldığım en pahalı yer oldu Güney Amerika’da. Geceliği 85 TL’den bir oda tuttum ve uyudum. Sabah hazırlanıp yağmurdan kaça kaça La Plata’ya doğru sürdüm. Yollar gittikçe kalabalıklaşıyordu. La Plata’ya 30 km kala bir benzinlikte yağmura yakalandım. Uzun süre bekledim ama dinmedi. Ben de yoluma devam ettim. Çok fazla yağıyordu ve dişli kaçırmaya başlamıştı. Şehre geldiğimde her yeri sel almıştı. İyice ıslanan dişli ve zincir ilerlememe müsade etmiyordu.

Zar zor sokaklarda motosiklet sürüp Alejo’nun evini buldum. O henüz gelmemişti. Babası ve annesi beni çok güzel karşıladılar. Ben de hemen adapte oldum. Eve girdiğimde annesinin ilk sorusu “yıkanacak çamaşırın var mı?” olunca insan zaten nasıl adapte olmasın. 🙂
Yedik, içtik, ben dinlendim. 2 gün sonra Alejo geldi. Birkaç gün hep mangal yaptık. Alejo ile çıkıp şehirde gezdik, arkadaşlarıyla tanıştım, futbol maçına kaçak girdim, daha fazla mangal yaptık, bir gün BA’e gezmeye gittik, çok dinlendim, 3 kilo aldım ve 9 günün sonunda tekrar yola çıktım.

Önce BA’e gidip Namık Kemal Başbay ile bir gün sohbet ettik. Fazla kalmak istemediğimden ben yola devam ettim ertesi sabah. Bu sefer hedefim İguazu şelalesi idi. 1250 km yolum vardı ve yol üzerinde yine hiçbir şey yoktu. Bir gün kamp, öteki gün ucuz bir hostel, sonraki gün de başka bir hostelde kalarak 4. günde Puerto Iguazu kasabasına vardım. Toprağın rengi bile değişmişti. Her yer yemyeşildi. Puerto Iguazu kasabasında 2 akşam konaklayacak, 1 günü sadece şelalelere ayıracak ve ardından son ülke olan Brezilya’ya geçecektim. Buraya kadar gelebilmek için tabi ki La Plata’da zincir ve dişliyi değiştirmiştim.

Şelale yazısını ayrı okuyabilirsiniz. Toplamda 30 günden fazla kaldığım Arjantin’e cebimi doldurduğum çok güzel anılarla veda ettim. Tekrar görüşünceye kadar..
Motosiklet pek ilgimi çekmiyor sadece gezdiğin yerleri yaşadıklarını okuyorum. okudukca başka macerayı açıyorum sanki ben yaşamış gibi oldum 🙂 ama resimler açılmıyor çok üzüldüm 😦 inşallah maceralarına devam edersin.
BeğenBeğen
Teşekkür ederim. Fotoğraflar neden açılmıyor anlayamadım. Kontrol ederim.
BeğenBeğen