Paraguay’dan sonra Bolivya’ya geçip yol almaya başlamış, ülkeye giriş işlemlerini tamamlamak adına 50 km ötedeki ofise doğru ilerliyordum. Hava çok sıcaktı. Yol bomboş olsa da 1-2 kez asker durdurup evrak sormuştu. Oysa henüz giriş damgam yok, bunu da biliyorlar ama nedense durdurup pasaport kontrolü yapıyorlardı. Yolun bitiminde sol tarafta “Migracion” yazan tabelayı görsem de aldırış etmeyip önümdeki askerlere doğru motor sürdüm. Çünkü sol tarafta bakkal gibi bir şey vardı. Askerler beni yine de oraya yönlendirdi ve hayatımda gördüğüm en komik sınır kapısına denk geldim. Oradaki iki küçük bakkalın (bizdeki büfeler kadar) yanında bir adet ev, evin bahçesinde bir adet masa, masada da bir adet yaşlı amca vardı. Şaka gibi bir şey! Ne kadar kalacağımı sordu ve 1 aylık izin ile giriş damgasını pasaportuma vurdu. Ben olaya gülmekten kendimi alamadım bir süre ama motoruma binip ilerlemeye devam ettim. Bir anda çok yüksek dağlara tırmanmaya başladık. Yol hızla yükselip alçalıyordu. Villamontes isimli şehre 50 km kadar bir yol vardı en fazla. Hızla bitirebilirdim de, fakat yol birden mıcır oldu.

Mıcırlı yol üzerinde tam 30 km boyunca çok düşük süratlerde sürdüm. Bir anda bitti ve kaymak gibi asfaltta şehre vardım. Önceden not aldığım hosteli buldum. Otel kadar büyüktü aslında. Bolivya param olmadığından uzun uğraşlar sonucu Dolar ile ödeme yaptım ve bir odaya yerleştim. Hatta paranın üstünü Bolivya parası cinsinden aldım. Tek yaptığım hata ise oraya haftasonu gelmekti. 1 gün dinlenme süresi tanıdım kendime. Pazar günüydü ve şehir bomboştu. Kahvaltı yaptım, biraz dolaştım ama ne para bozdurabildim. Ne de telefon hattı satın alabildim (bunun sonuçları oldu). Kaldığım yerde WIFI de olmadığından pek bir sıkıcı geçti o şehir. Ama turiste pahalı satılan benzini yerel fiyattan satın almanın taktiğini öğrendim. Pazartesi sabahı çok erkenden yola çıktım. Tarija isimli bir şehre gidiyordum. Takvimler 20 Eylül 2016’yı gösteriyordu ve o gün yolda yaşadıklarım beni çok değiştirecekti. 911 isimli hikayemde ayrıca paylaşacağım.

Villamontes-Tarija arasındaki yol sürdüğüm en zor arazi sürüşlerinden birisi oldu. Uçurum kenarlarında toprak ve kum yollarda sürdüm. Bazen bu gibi yollar ana yol olduğundan ve yol çalışması olduğundan, ormanın içinden geçen tek şeritlik daha zorlu stabilize yollara soktular. Irmaklardan, dize kadar kumlardan süre süre ilerledim. Yol çalışması nedeniyle kapattıkları noktalarda bekledim. Çok zor olsa da 2. günün sonunda Tarija’ya vardım. Bu sefer kendime 2 gün dinlenme süresi verdim. Hem telefon hattı almak zorundaydım, hem de motorun lastiği ile ilgilenmem gerekiyordu. Yeni bir arka lastik ile devam etmeyi seçtim. Kaldığım hostelde çok iyi gezginlerle çok güzel sohbetler ettim. Hatta bir tanesi bana Tupiza’da bir hostel önerdi. Çok da ucuz olduğunu ekledi. Benden bir gün önce oraya doğru gitti.
Tarija’dan Tupiza’ya giderken önce çok yüksek bir dağı aşmak gerekiyor. Yol mükemmel asfalt. Ancak dağ çok sisli ve de yağmurluydu. O kadar ani başlamıştı ki yağmur, üzerime yağmurluk giymeye fırsat bulamadan ıslanmıştım bile. Bir tünelde kıyafetlerimi değiştirip devam etmiştim. Bu tünel, tıpkı Trabzon’daki Zigana tüneli gibiydi. Bulunduğum yönden girişinde yağmur, çıkışında ise hava açıktı. Çünkü alçalmaya başlamıştık. Hava gittikçe ısınmış ve de güneşli olmuştu. Islak kıyafetlerimi motorun arkasında SW Motech çantamın üzerine bağlayıp kurutmuştum. Ancak yol bir noktadan itibaren asfalt bitti. Bitti ve güzel bir arazi sürüşü başladı. Arka lastiğim araziye uygun olduğundan bu yol çok keyifli geçti. Bolivya’da sürdüğüm en güzel manzaralı arazi yolu oldu burası. Konumunu isteyen olursa paylaşabilirim 🙂 Fotoğraf çekmekten hızlı ilerleyemedim. Hatta bir fotoğraf hikayesi de edindim. Yanıt Bulunamadı isimli hikayemde ayrı olarak yazacağım. Bir yerden sonra çok geçe kalmayayım diyerek hızlandım ve Tupiza’ya vardım. Tarija’da tanıştığım bir gezginin verdiği hosteli bulayım, dedim. Hostele vardım ve geceliği 15 TL olan yatakhanede kendime yer ayırttım. Orayı öneren arkadaşım önceki akşam orada kalmış ve devam etmiş. Kendisi 18 yaşında lise mezunu bir genç kızdı. Çocuk haliyle Bolivya’ya gelmiş 😀
Fakat çok tuhaftır ki birisi motorumu kesiyordu. Bakışlarımı yüzünden ayaklarına çevirip motosiklet botlarını fark ettim. Aha motorcu, dedim kendi kendime. Ama ortak bir dilimiz olmadığını birkaç saniye içinde anladık. Baron’un Uruguay plakasını görüp kendine kanka bulduğunu düşünen bu kişi Alejo’dan başkası değildi. Baron’u onun motorunu bıraktığı otoparka bıraktım ve yemek işine giriştim. Ertesi gün yola çıkacağını söyleyen Alejo’ya, dinlenmek için bir gün fazladan kalacağımı söyledim. Oradan Uyuni’ye gitmek istiyordum. Yol asfalt değildi. Alejo ise Potosi’ye gidersek yolun asfalt olduğunu söylemişti. Ancak bir gün fazladan kalmak istemiyordu. Zaten ortak bir dil olmadığından pek anlaşamıyorduk. Bunların yanı sıra Tupiza, 3000 rakımı ile nefes darlığı çektiğim ilk Bolivya şehri oldu. Sabah kalktığımda Alejo’yu gitmemiş görünce “ee ne oldu” diye sordum. Başım ağrıyor, dedi 😀 Tamam dedim yarın gideriz, şimdi kahvaltı zamanı. Birbirimizi anlamaya anlamaya kahvaltıda sohbet ettik, ve bana yol üzerinde görmem gereken bir çok noktayı işaretlettirdi. Rotamızın aşağı yukarı aynı olması üzerine beraber sürmeye karar verdik. Dışarı çıkıp yerel fiyattan benzin satın almak için birilerinden yardım istedik. Günün sonunda fırtına çıksa da biz pek ıslanmadan hostelimizdeki yerimizi aldık. Ertesi sabah hazırlanıp yola çıktık.

Hedefimizdeki Potosi’ye giden yol hem asfalt idi hem de rakım gittikçe artıyordu. İkimizin de 200cc olan Çin malı motosikletleri için bunun anlamı ciddi manada yavaşlamak oluyordu. Yer yer üşüdük, yer yer çok yavaşladık ve 4000 rakımlı şehir merkezi olan Potosi’ye vardık. Ben artık iyice nefes darlığı çekiyordum ve sokakta yürümek tam bir eziyet olmuştu. Aslında fazladan kalıp gümüş madenlerini görmeye gidebilir, doğal termal havuzlara girebilirdim. Ama o rakımda durmak istemeyip Uyuni’ye doğru devam ettik. 200 km kadar yolu bir sonraki gün çok uzun sürede aşabildik.

Uyuni’ye varınca ilk olarak kapalı otoparkı olan bir konaklama bulduk, ardından da eski trenleri görmeye gittik. Bir sürü eski tren şehrin biraz ötesinde terk edilmiş durumda turist bekliyor. Orada tanıştığımız – Alejo’nun internetten de bildiği – bir motorcudan çeşitli yerlerdeki motorcuların bağlantılarını aldık ve bu sayede Peru’da çok kez motorcularla kaldık 🙂 Trenlerden şehir merkezine döndük ve Alejo motoruna bir şeyler kaynak etti. Farın üstüne bagaj yaptı. Bunu yaptığı yerdeki adamların arabasını kontrol etti. Kendisi araba elektroniği tamir ediyor normalde. Ve yine oradaki adamlar bize yerel fiyattan benzin satın aldı.
Bir sonraki gün gidip Salar de Uyuni tuz gölü havzasını ziyaret ettik. Çok eğlenceli geçtiğini fotoğraflardan anlayabilirsiniz. Şehir merkezine 20~km uzaklıkta olan tuz gölü oldukça güzel ve soğuk.
Uyuni’den sonra rotamız Oruro idi. Orada Couchsurfing’ten bulduğum birisinin evinde kaldık. Şehirde ilgimizi çeken pek bir şey yoktu. Kaldığımız ev ise hayatımda kaldığım en pis yerdi. Sokakta daha temiz yerlerde uyuyabilir insan. Bizden başkaları da kalıyordu ve o kişilerle yine başka şehirlerde karşılaştık. Çok ilginç karşılaşmalar oluyor seyahat ederken 🙂 Copacabana’da yürürken onlara denk geleceğimizi bilmiyorduk 😀
Oruro’dan yola çıkıp La Paz’a doğru devam ettiğimiz yol yine bomboş ve asfalt idi. Bir ara bir yerden sıcak su alıp termosuma doldurdum. Hatta yemek yediğimiz yerde bu termosa doldurduğum suyun kullanılacağı Kahve Molası hikayesi oldu. Onu da ayrı bir yazıda paylaşacağım. La Paz’a ve karmaşasına varınca trafikten ne yapacağımızı şaşırdık. Ana yol şehrin üstünde, şehir ise çanak gibi aşağıda kalıyordu. Dimdik ve dapdar yollardan aşağı inerek bulduğum hostelin bahçesine motorları park ettik. La Paz’a gelme sebebimiz Death Road denen yola gitmekti. Ancak başka bir ilginç olay daha yaşadım ben. Paraguay’ın başkenti Asuncion’da kaldığım hostelde sohbet ettiğim Alman pazarlamacı yine benimle aynı hostelde, hem de aynı odada idi. Sesini duyunca çok şaşırmıştım. Sabah kalkıp Death Road’a doğru gittik. Hava şehir merkezinde çok sıcaktı. Dağlara doğru sürdükçe soğudu, yağmur başladı. En yüksek noktalarda ise güzel bir yağmur vardı. Alçaldıkça yine hava açtı. Ölüm yolunu bulup eğlene eğlene sürdük. Motosikletle için çok da zorlu bir yol olduğunu düşünmüyorum. Bizim için zor olan oradan dönmek için geç kalmamış olmamızdı. Yol üzerindeki dağları aşmak çok zor oldu. Yoğun bir trafik vardı ve hava kararmıştı. Karanlıkta motosiklet sürmeyi sevmiyorum. Zar zor La Paz’a geri gelebilmiştik. Koca bir piliç alıp ellerimizle girişmiştik.
Bolivya’dan çıkmak için otoyoldan değil Copacabana şehrine uğrayarak ilerlemeyi seçtik. Çamurlu bir yerden geçerken bir an dalgınlıkla kayıp düştüm. Herhangi bir hasar almadım. Copacabana’ya varmak için bir ara sallarla gölden karşıya geçtik. Son kilometrelerde hava baya soğuktu ve mola vermeye zorluyordu bizi. Rakım yüksekti ve Titikaka gölünün manzarası oldukça güzeldi. Kaliteli dağ yollarında Alejo ile yarışmaya başladık 🙂 Aynı güçteki motorlarla adil bir yarış yaptık. Yenişemedik. Çünkü iki motor da gitmiyordu arkadaş 😀 Şehirde bir hostel bulup yerleştik. Alt kattaki Arjantinli pizzacıda karnımızı doyurduk. Ertesi sabah yola çıkacakken yolluk olsun diye aldığımız hamburgerin hayatımda yediğim en güzel hamburger olacağını bilseydim 3-4 tane alırdım. Kalan paraları sınırda bozdurup Peru’ya giriş yaptık. Peru notlarım ile devam edecek macera 🙂
Not: Bolivya genel olarak çok yüksek rakıma sahip. Dinlene dinlene gitmekte fayda var. Ben hayatımda ilk defa nefes almakta zorluk çektim. Benzin fiyatı turist için farklı. Normalden neredeyse 2,5 kat fazlasına satıyorlar. Motoru benzinliğe çekmeden, bir bidon ile normal fiyattan benzin almak mümkün. Bunun için şehir merkezinin dışındaki benzinlikleri seçmek daha iyi sonuç verecektir. Ana yoldan uzaklaştığınızda yol şartları çok kötüleşebiliyor. Moğolistan’dan daha zor arazi sürüşlerim oldu. Ancak asfalttan çıkmadan ülkeye girip çıkacak bir rota çizebilirim. Gidecek olursanız sormanız yeterli. Yiyecek seçenekleri bence sınırlı. Sürekli et-pilav tabağı geliyor önünüze. Pazarlarda bolca meyve satılmakta. Pazarlık ise kıtanın genelinde mümkün 🙂
2 Comments