El Chaco

Benim için çok önemli bir yazı olacak bu. Belki düşündüğüm kadarını kelimelere dökemeyeceğim. Belki istediğim duyguyu size tam aktaramayacağım. Fakat şu bir gerçek ki El Chaco, motosikletle seyahatlerime başladıktan sonra öğrendiğim en önemli tutumlardan bir tanesini doğrulamakla kalmamış; bana çok güzel hatıralar da hediye etmiş bir bölgeydi. Hem de görülmeye değer hiçbir şey, içecek pek suyu bile olmamasına rağmen…

Olay zincirinin ilk halkası çok gerilerde kaldı. Düşündükçe daha da eski halkalar bulabiliyorum. Ama bir tanesinden başlayarak anlatayım. Güney Amerika rotamı kabataslak bir şekilde Türkiye’deyken çizmiştim. Yol üzerindeki şehirlere bakmaya özen gösteriyorum rota çizerken. Bunda kastım şu, iki şehir arasındaki mesafelere bakıyorum. Şehir varsa benzin, konaklama ve yiyecek her türlü vardır; hatta benim kullandığım basit motosikletleri tamir edecek bir usta da muhakkak vardır. Peki bu şehirlerin arasında kaç kilometre vardır? Beni en çok ilgilendiren bu. Mesafeye göre hazırlıklı olmaya çalışıyorum. Bir örnek vermek gerekirse Rusya’da iki şehir arasında 2100 km’lik bomboş bir yol vardı. Orada her şeyi bulmak mümkün olmayabilirdi 🙂 Konuya dönecek olursak, Türkiye’deyken hazırladığım haritaya göre Paraguay’dan geçmeyi planlıyordum. Hatta kuzeyine doğru olan yolun dümdüz olduğunu görünce orada pek bir şey olmadığını anlamıştım ancak ülkeye girdiğim kapıdan geri çıkıp Arjantin’den devam etmek istemiyordum. Ta bunları Türkiye’de düşünüyor olmam biraz komik geliyor şimdi hatırlayınca 🙂

Uruguay’dan Baron’u satın almış Arjantin’e geçmiştim. Corrientes şehrinde evinde kaldığım kişiler seyahatimle çok ilgilenmişti. Geldim geziyorum işte, buradan da Paraguay’a geçeceğim, oradan da Bolivya’ya.. gibi bir şeyler söylediğimde beni sert bir dille uyarmaya başlamışlardı. Çünkü Paraguay’ın bir tane Bolivya sınır kapısı var ve yolun El Chaco’dan geçtiğini anlamaları pek zor olmadı. Tabi ben o sıralarda Chaco mako bilmiyorum. O bölgenin çok tehlikeli olduğunu, orada kesinlikle bulunmamam gerektiğini, görülecek hiçbir şey olmadığını (bunda haklılar), başkent Asuncion’u görüp geri gelmemi vs vs o kadar tembihlediler ki anlatamam. Ben de onlara şu soruyu sordum: “Orada hiç bulundunuz mu?” 

Bu soruma verecekleri yanıta göre sözlerini ne kadar dikkate almam gerektiğine karar verecektim. Ve bilin bakalım ne dediler? Evet, doğru tahmin ettiniz. Cevapları “hayır” idi. Konuşmalarımızın kalan kısmından mümkün olduğunca El Chaco’yu çıkarıp kibarlığımı korudum 😀 Görmemişsiniz, belki de öyle değildir, dediğimde çok katı cevap verdiklerinden konuyu fazla uzatmanın âlemi yoktu. Bir kişiye daha sorup yol hakkında bilgi almaya çalıştım. Namık Kemal Başbay’ın irtibat kurmamı sağladığı İrlandalı bir motosikletçi ile mesajlaştım. Kendisi Güney Amerika’da görmedik il bırakmamış neredeyse. Hem de 150cc bir Çin malı motosikletle. Beni de motosiklet konusunda oldukça bilgilendirmişti. Neyse, direk soruyu sordum. El Chaco’da bir şey var mı? Bir sıkıntı yok, ben kamp yaparak geçtim, ama sonlarında 100 km’lik çok kötü bir arazi sürüşü var, dedi. Bunlar bana yetmişti. Artık kesinlikle o yoldan gidecektim. 

Paraguay’a vardığımda turist bilgilendirme ofislerindeki çalışanlara da o yolun güvenliğini sordum ve bir sıkıntı olmayacağını ancak kamp yapmamı önermediklerini söylemişlerdi. Evet kamp yapmadım. Meşhur Jaguar gelip beni yesin istemedim 😀 Ancak El Chaco’daki Filadelfia şehrine kadar tek günde sürüp orada o kadar iyi arkadaşlar buldum ki iyi ki gelmişim dedim. Yol gerçek manada bomboştu, 100 kilometresi çok ama çok zordu. Fakat zinciri ve dişliyi çok ucuza değişmiş (evinde kaldığım kişinin motorcu arkadaşları değişti, ben ellemedim), bedavaya konaklamış, hayatımın en lezzetli mangalını yapmış, arazi sürüşü yeteneğimi sınamış ve çoook önceden kafamda çizdiğim rotaya sadık kalarak ülkeyi geçmiştim. 

Zaten, hiç gitmemiş birinin kulaktan dolma bilgilerle beni yolumdan vazgeçirmesi mümkün olamazdı. El Chaco eşittir Rusya. 2015 yılında Trabzon’dan yola çıkarak Japonya’ya varmayı hedeflediğimde Gürcistan’ı 2 günde aşmış ve Rusya sınırına dayanmıştım. Stepantsminda kasabasında kahvemi yudumlarken az ilerideki Rusya sınırına gitmeden önce kafamda binlerce soru işareti ve önyargı dolanıyordu. İlk kez Rusya’ya gidecektim ve insanlardan duyduğum hikayeler beni fazla tedirgin ediyordu. Acaba geri dönsem mi diye bile düşünmüştüm. Hazır yakınken… Ancak o kahveyi içip yoluma devam etmiş, tanıyıp tanıyabileceğim belki de en samimi insanlar olan Ruslar’la çok iyi dostluklar kurmuş ve Japonya’ya varmıştım. Kendi tecrübelerimle bir yeri gerçek anlamıyla tanımanın ne kadar doğru olduğunu kendime göstermiştim. Edirne tava ciğeri Edirne’de yemek gibi bir şey bu 🙂

Sonucunda ne oldu? Hiç de dışarıdan anlatıldığı gibi olmadığını gördüm, güzel anılar biriktirdim ve yoluma devam ettim. Zaten başkalarının veya internetin söylediği her şeyle hareket edecek olsaydım hedefimi Rio de Janeiro diye belirlemezdim, değil mi? Rio için de çok tehlikeli diyorlar, motorunu bile çalarlar, dediler. E ben motoru sokakta bıraktım günlerce, kimse dokunmadı bile…

1 (6

Önyargılardan uzak tutalım kendimizi. Hele hele kendisi tecrübe etmediği şeyleri anlatan insanlara pek kulak asmayalım. İyi şeylere inanırsak güzel anılar biriktireceğimize inanıyorum. Mesela bana sorsanız, ben Bolivya’yı pek sevmedim. Ama kimseye “Bolivya’ya gitme” demem. Herkesin tecrübesi farklı olacaktır. Tehlikeli bir şey görsem uyarırdım, yanlış anlaşılmasın. Bana iyi Bolivyalı denk gelmedi pek. Ama çok iyi bir Arjantinli dost verdi. Bu fotoğraf hikayem önyargıları yıkmak isteyenlere gelsin 🙂

2 Comments

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s