Ağıl

Uzun süredir bir fotoğraf hikayesi paylaşmamıştım. Aslında, aklımda anlatmak istediğim o kadar çok hikaye var ki birini seçip bir şeyler karalamak zorlu bir süreç 🙂 Hele bir de bu hikayelere yenilerini eklemek için çabaladığım bu günlerde…

Moğolistan’daki ikinci günümde rotam 220 km ötedeki Khovd isimli şehirdi. İlk 60 km’si asfalt olsa da sonrasında 160 km arazi sürüşü vardı. Yol şartları bence çok zorlayıcıydı, tırtıklı yollar çok yoruyordu. Zıp zıp gittiğimden bir ara çadırımı düşürmüştüm. Dahası, çadırı kaybettiğimi akşam vakti bir Moğol ailesinin ger’inin yakınında kamp yapmak istediğimde anlamıştım. Nasıl da yorgundum. Bir anda moralim bozulmuştu. Neyse ki orada Moğolca konuşan bir yabancı vardı ve ev sahibinden bana çadır almam konusunda yardım etmesini isteyebilmiştik. Roman, Cecilia ve Lucas ile de tanışmam aynı ger’de oldu. Çok güzel bir akşam yemeği (et) ardından uzun süren sohbet sonrası herkes tulumuna girdi uyudu.

Sabahında hep beraber -ben, Roman, Cecilia, Lucas, ev sahibi ve Moğolca konuşan İngiliz- pazara gidip bana bir çadır aldık. Turistik alışverişler, para bozdurmalar derken saat baya geç oldu. Kalabalıkla hareket edince yavaş olmak normal. Öğleden sonra 3 gibi yola çıkabildik. Roman, Cecilia ve Lucas arabaları ile ben de Temel ile ilerliyordum. Önümüzde güzel bir asfalt yol vardı. Ne kadar devam edecekti bilmiyordum ama şikayet etmiyordum. Bir yerlerde öğle yemeği için mola vermek istedim. Bir nehir kenarında açtım bir konserve et yedim. Hatta meyve konservem de vardı. Onu da yuttum. Çok rüzgar vardı ve her yer toz içindeydi. Fazla oyalanmadan tekrar yola koyulduk. Bir köye denk geldik ve orada alışveriş yaptık. Almanların alışveriş listesinde ilk sırada ne geldiğini söylememe gerek yok sanırım 😀 Biraz daha devam edip kamp yeri arayacaktık. Yol üzerinde bir yerlerden odun vs topladık. Araba olunca böyle ihtimaller de var 🙂 

Toplamda 190 km yol yapmıştık ve bir anda asfalt bitti. Kum başladı. Hem de tırtıklı olanından. Haritada bir göl görmüştüm. Sırf onu bulmak için 20 km kadar ilerledik ve yolun solunda bu ağılı bulduk. Evet, bir göl de vardı. Fotoğrafın sağ tarafında, bulunduğumuz noktadan 600-700 mt ötede… Yürüyüp gölün yanına gittiğimde suyun pek de temiz olmadığını görünce çok üzüldüm. Geri geldim ve pazardan aldığım ucuz çadırı ağılın  kenarına kurdum. Temel’i de ağılın içine park ettim. Rüzgar devirmez diye umuyordum. Gerçi devirmedi de 😀 

Çölün ortasında (yeşil otlar orada hayat var demek olsa da bence hala çöl, çünkü onlar nasıl oluyorsa kumda büyüyorlar) bulduğumuz bu terk edilmiş ağılın yanında kamp yaptık. Sabah bir nehirde elimizi yüzümüzü yıkamıştık ama akşam olduğunda suyu sadece içmek için kullanıyorduk. Topladığımız odunlarla kamp ateşimizi yaktık. Oradaki bir kamyon lastiğini kendine sandalye yapan Lucas, kendi kamp sandalyesini bana verdi 🙂 Çantalarda ne varsa ortaya koyduk. Bir güzel yedik, içtik, sohbet ettik. Anlatılan hikayeler, paylaşılan güzel anlar, kurulan güzel dostluklar. Önceki gün bir Moğol ailesinin yanında tanıştığım insanlarla bir ağılın kenarında kamp yapıyordum, ne var bunda 🙂

O ağıla nasıl denk geldik bilmiyorum ama biraz daha devam etseydik bir köy daha vardı. Biz temiz olma olasılığına inanıp gölün yakınına yerleştik, şansımıza  göl temiz değildi. Hatta bir ağıl vardı. Yani ortalık hayvan gübresi doluydu… Şikayetçi olmayışımı özledim 🙂

IMG_3655
Darvi, Moğolistan. Ağustos 2015
Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s