Moğolistan deyince kafamda canlananları kolayca anlatamıyorum. Kısa kısa da anlatamıyorum. Ne kadar veya nasıl anlattığım sanırım asla oradaki hisleri yansıtamayacak. Ben yine de deneyeyim.
Moğolistan, uğrunda baya hazırlık yapmamı gerektirmişti. Binlerce kilometre taşıdığım benzin bidonlarına asla ihtiyaç duymamıştım. Moğolistan’da ayrıca su problemi vardı. Sınıra yanaştığımda yanıma fazladan yiyecek aldım, benzin bidonlarının birini atıp yerine iki şişe su bağladım.
Sınır geçişinde çok zorlanmadık. Çantaları ufaktan aradılar. Motosiklet önceliğini yine yaşadım. Rus sınırından çıkınca 15-20 km boyunca iki ülke arasında sürüyorsunuz. Rusya’nın bitip Moğolistan’ın başladığı noktada asfalt da bitiyor. Moğol sınır kapısına biraz tozlu geliniyor. Orada da işlemler çok hızlı sürdü. Hatta Türkçe bilenler bile vardı.
Sınır kapısından ülkeye girdiğimde iki Türk çocukla karşılaştım. Otostopla, otobüsle veya trenle gezen bu arkadaşlar sınırı araçsız geçemediklerinden orada bekliyorlardı.
Muhabbetin ardından ayrılıp motoruma bindiğimde sigorta için birileri durdurdu. Küçük bir meblağ karşılığı sigorta yaptırdım. Ama yol olmayan ülkede sigorta yaptırmadan da devam edebilirsiniz.
Artık asfalt yoktu. Bir anda her yer tırtıklı arazi sürüşüne dönüştü. Patır patır dökülüyormuşsunuz hissi veren bu arazi 15 km sürdü. Ardından güzel bir asfalt üzerinde Olgi’ye sürmeye başladım. Yolda benim görüp heyecanlanan çocuklarla baya eğlendim. Olgi’ye vardığımda Pamukkale restoranında yemek yiyip muhabbet ettim. Simcard almama yardım ettiler. Orada bizimle yemek yiyen bir Türk öğretmen beni Türk okulunda misafir etmek istedi. İlk gece konaklamamı da halletmiş oldum. Evde pinekleyip ertesi güne hazırlandım. İlk gün ilk zayiat: taşıdığım bidonların hortumu düşmüş.
Ertesi gün kalktığımda hedefim olan Khovd’a 220 km uzaklıktaydım. İlk 60 km dedikleri gibi asfalt sürüşü idi. Ardından yol, zorlu arazi sürüşüne dönüştü. Hızım çok düştü. Arazi sürüşleri bir şekilde hallediliyordu ancak kum üzerinde sürmek gerçekten çok zor. Öyle ki toplamda 9 saat sürerek günü tamamlayabildim. Çoğu kez motoru düşürme tehlikesi yaşasam da ayakta tutmayı başardım. Khovd’a vardığımda şehrin girişindeki gerlerin birinde yabancı bir ekip gördüm. Önce otel arasam da o ekibin olduğu yerde ben de konaklayabilirim diye düşündüm. Yanlarına döndüğümde beni karşılayan İngiliz antropolog Joseph ücretsiz kamp kurabileceğimi söyledi. Tam o sırada çadırımı kaybettiğimi fark ettim. Yolda düşürdüğüm çadırım birçok maceraya sebebiyet verecekti. Orada kalan Roman, Lucas ve Cecilia Mongol Rally yapıyorlardı. Bolca muhabbet, yeme-içme derken uyumuşuz.
Moğolistan’daki 3. Günümde çadır arıyorduk. Hediyelik eşya alışverişleri, para bozdurma derken saat geç oldu. Mongol Rally ekibiyle yola koyulduk. 190km asfalt sürdük. Ardından yine arazi sürüşü başladı. 15 km kadar sürüp kamp attık. Yeni çadırım çok kalitesiz olduğundan rüzgardan çok etkilendi ve neredeyse hiç uyuyamadım.
Sabah ekipten daha erken yola çıkarsam yolda yine karşılaşırız diye düşündük. Araba ile geçmesi çok zor olmayan yollar motosiklet için çok yavaş. Saatlerce motor sürdüm, yeri gelince hızlanmaya kalkıştım. 60-70 km hızları gördüğüme eminim. Ancak düşersem başıma geleceklerin derecesine azaltmak istediğimden yavaşladım hep. Yol alamıyordum. Öğleden sonra olmuştu. Karmaşık yollardan bir tanesini takip ediyordum. Zaten hangi yolu takip ettiğinizin pek bir anlamı yok. Neredeyse hepsi bağlanıyor. Bir ara çadırımı kontrol etmek için durduğumda çadırı arkamda görebildiğimden emin değildim. O sırada ön tekeri kuma gömdüğümden motor yatmaya başladı. İyice arkama döndüğümde çadırı göremeyince motoru da yere bıraktım. Sinirlenmiştim. Çünkü, Moğolistan’da çadır her şey. Biraz daha ilerleyip yolda rallici arkadaşlarla karşılaştım. İki tane daha motorcu geldi. 170 km olmuştu ve bir sonraki yerleşim yerine 90 km daha vardı. 5 saat kadar daha sürebileceğini söylediler. Rallici arkadaşlara, arabalarında uyuyup uyuyamayacağımı sordum. Olur dediler. Ve yola koyuldum. Kum fırtınası başladı! Ne kadar da şanslıydım. Saatler sonra Altay’a vardık. Mekanik problem yaşamaları bizi oraya aynı vakitlerde ulaştırdı. Kamp yeri ararken güzel bir olay yaşandı. Birbirimizi kaybettik karanlıkta. Arazi sürüşü olunca ben yavaşlamak zorunda kalmıştım. Yanlış yola mı saptım acaba diye geri dönüp onları aramaya başladım. Sonra ana yol olduğunu düşündüğüm yoldan tekrar sürmeye başladım. Sonra bulamayacağımı düşünüp durdum. Çok geçmeden arkamdan bir araç geldi. Bir baktım onlar! Beni arıyorlarmış! O an anladım ki çok iyi arkadaşlar edinmişim. Yakında bir yere çadır kurdular. Ben de ön koltukta uyudum.
Altay’dan Bayankhongor’a gitmemiz gerekiyordu. 400 km’lik yolun ilk 90 km’si asfalttı. Asfalt bitince ayrıldık. Kalan yolu bitiremeyeceğimi bildiğimden kimseyi yakalamayı denemedim. Sakin sakin ilerlerken bir köye vardım. Orada bizimkilerin aracını gördüm. Lastikleri patlamış hep. Yine beraber kamp yaptık.
Geriye 180 km kalmıştı. Bayankhongor artık yakındı. Oradan sonra yollar iyi olmalıydı. Yola yine erkenden çıkıp sürmeye başladım. Kum azaldıkça sürat artıyordu. Sabah 9 gibi yola çıkmıştım ve öğleden sonra 3 gibi Bayankhongor’a vardım. Bir mucize gibiydi. Rallici arkadaşlar yollarını kaybettiklerinden onları baya beklemem gerekti. Bu sırada karşı taraftan gelmekte olan Adil abi ile buluştuk. Oturduk yemek yedik. Hasret giderdik. Yemek yediğimiz restoran orada uyuyabileceğimizi söyledi. Rallici arkadaşlarla iletişim kopukluğu yaşasak da onları da bir şekilde oraya getirdim ve hep beraber aynı yerde konakladık.
Ertesi sabah Adil ile ayrıldık maalesef. Ben artık Orhun yazıtlarına ulaşmak istiyordum. Bu da ana yoldan ayrılmak demekti. Rallici arkadaşları da ikna ettim. Ana yoldan çıktığımızda Khujirt üzerinden giden yolu da kaçırdık ve bir doğa harikası köye vardık. Eğlenceli yollarda ilerleyip yazıtlara yakın bir otelde beni beklemekte olan Cengo ile buluştuk. Otelde konaklamak 9 gün sonra sıcak duş demekti.
Sabah kalkıp yazıtlara doğru sürdük. Duygusal anlar yaşadık. Orhun Yazıtları’nı uzun uzun anlatmak isterdim ama anlatmamayı tercih ediyorum. Ömrünüz ve maddi durumunuz yetiyorsa beklemeyin ve gidin. Müzenin önünde kahvaltı yapıp yola koyulduk. Ulanbatur öncesi bir göle uğrayıp biraz mola verdik. Şehre vardığımızda bizi rezil bir trafik karşıladı. Meşhur Oasis hostele gidip konakladık. Bir gün de ekstradan kaldık. Şehri gezip rahatladık.
Bir sonraki gün Moğolistan’daki 10. Günümdü. Cengiz Han heykeli ve Tonyukuk kitabesini de görüp sınıra doğru sürdük. Sınıra çok yakın bir yerde konakladık ve sabah Moğolistan’dan ayrılmaya hazırdık.
ne diyim kardeşim, ağzına, ömrüne sağlık….!
BeğenLiked by 1 kişi
emın ol bende gıdıcem hemde motorla 🙂
BeğenLiked by 1 kişi