Tabi ki sabah erken kalkıp arkadaşımın da uyanmasını bekledim. Alıştım buna.
O sebeple, sabahları erken uyanan arkadaşları telefonla rahatsız edip vakit geçirmeyi hobi edindim. Kahvaltı için Türkeli’deki tek güzel kafeye gittik. Sinop’un son noktası olan bu ilçede, güzel bir kahvaltı edip arkadaşı işe bıraktım. Küçük sürüşlerde arkadaşın Hyosung GV250’yi kullandım hep. O Marimo’yu denerken ben de Chopper tarzı bir motor nasıl oluyormuş görmeye çalışıyordum. En önemli özelliği konfor! Kesinlikle bir tane almalıyım.
Aslanlar Petrol’de veda fotoğrafı çekilmeden önce valizimi bir güzel ayarladım. Sonrasında yola düşme vaktidir. Amasra’yı çok merak ediyordum. 240 km vs diyordu harita. Saat 11 de yola çıktım.
Türkeli’den çıkınca yollar tek şerit köy yolu olarak devam ediyordu. Kısa süre içinde ilk tuzakla karşılaştım. Karayollarının biz değerli motosiklet sürücüleri için hazırladığı sürüş testi. Sıcaktan erimekte olan asfalt üzerine dökülen kum. Her yer kum. Tüm virajlar, tüm inişler. Her yer. Bu yaz kum meselesi çok tartışıldı ülkemizin güneyinde. Aynı şey en kuzeyinde de varmış. Üstün mühendislik eseri sanırım. Sadece 10 km sürdüğümde çok yorgundum. Durup arkadaşlarımla telefon görüşmeleri yaptım. Bir 15 km daha sürdüğümde gerçek bir mola vermek zorunda kalmıştım.
Elden bir şey gelmez. Bir arkadaşım ile telefonda konuşup, moralini bozuyordum hep. Sağolsun hep endişelenmiş. Devam etmek zorundaydım. Sür bakalım Teke.
Yol kalitesi hiç artmayabilirdi. Buna alışabilirdim. Fakat neden sürekli düşüyordu. Bir anda yol saf mıcıra dönüştü. Hızımı iyice düşürmek zorunda kalmıştım. Dağ yollarında ilerlemek gittikçe zorlaşıyor, kilometre sayacı çok nadir hareket ediyordu. Yol yapım çalışmasına da denk geldim hatta. Üstün teknolojinin nasıl çalıştığını gözümle görmem iyi oldu. Bir kamyon kasasını kaldırıp ekmeğe bal döker gibi yola sıvı asfalt döküyordu. Sonra başka bir kamyon tek kat mıcırı döküyordu. Bal üstüne çökelek! Bravo! Mıcır, mıcır, mıcır! Tanrım, bitmiyordu! Bir ara bitti, şaşırdım. Ancak, farklı tehlikeler bekliyordu yolda.
Mola veremezdim fazla, yollar bitmek bilmiyordu. Alt tarafı 200küsür kilometre diye çıktığım yolda katettiğim kilometre nedense artmıyordu. Değişik sürüş teknikleri geliştirdim bu köy yollarında. Spor motoru skuter gibi sürmek. Belki bir gün videosunu hazırlarım diye düşündüm.
Ve ardından yine mıcır. Tanrım ben nasıl bir günah işledim. Motoru durma noktasına kadar yavaşlatıp, vitesi boşa alarak, fren yapa yapa yokuşları iniyordum. Sonrasında sönmek bilmeyen benzin ışığına bir çare bulmam gerektiğini düşündüm. Yolun bu kadar yavaşlattığı inişlerde kontağı kapatıp bisiklet sürer gibi devam ettim metrelerce. Uyum sağlamam lazımdı şartlara. Ve gücümün bittiği bir anda bir mola daha.
Mıcır bir süre sonra bitti. Yüz bilmem kaç kilometre sonra. Ardından, yer yer mıcırlı, yer yer kumlu, tek şerit dağ yolları, bitmek bilmeyen virajlar, inişler, çıkışlar geldi. Şehir merkezi yoktu. Aslında çok güzel manzara vardı fakat Marimo bu yol için tasarlanmamıştı. Sürüş keyfi çok azdı.
Yola devam ediyordum. Geride bıraktığım dağ yolları, ileride duran dağ yolları. Bit be dağ yolu bit. Çok yorulmuştum. Saatlerdir yollardaydım, ve varış noktamdan hala uzaktaydım.
Bir yol yapım çalışmasına daha denk geldim. Sordum ne zaman bitecek bu dağ yolları diye. Cide’ye varınca dediler. 35 km daha kalmıştı Cide’ye. O 35 km bitince Cide göründü. Kumlu virajlarla indik Cide’ye.
Cide’ye indik. Depomuzu doldurduk. Enerji verici yiyecekler tükettim. Artık 70 kilometrelik bir yol kalmıştı. Cide düz bir yola sahipti. O kadar düzdü ki hemen 150yi görmüştü ibre. Çok özlemiştim. Ancak bu düz yol o kadar kısaydı ki maalesef. Üzüldük ve yokuş çıkmaya başladık. Nispeten daha kaliteli olan dağ yolları çekilebilir nitelikteydi. Fakat, inişlerdeki kum miktarı aşırıydı. Yine yavaşlamış, yine tedirgin sürüyordum. İyice yorulmuştum. Amasra bunların hepsine değmeliydi.
Bir arkadaşım Çakraz’ın çok güzel olduğunu, Amasra’dan önce uğramak gerektiğini söylemişti. Ancak Çakraz benim içim çakıl-mıcır demekti. Orada da yol yapım çalışması vardı. Artık alışmıştım mıcıra. Yol geniş olduğundan 70-80 ile biraz ezilmiş mıcırda sürebiliyordum. Arka tekeri kaydıra kaydıra virajlara giriyordum. Düşmeyecekti o motor! Söz vermiştim kendime. Yine kum, yine kötü asfalt. Ama sonunda Amasra!
Kalacağım pansiyonu kolaylıkla buldum. 8 saatin ardından motoru park ettim. Üzerimi değiştim. Bir şeyler yemek ve denize girmek üzere aşağı indim. İlk gördüğüm restorana oturdum. Çok açtım. Ardından, hemen sahile koşsam da artık akşam olmuştu. Kumsalı terk etmişti çoğu kişi. Ayaklarımı suya soksam da yorgunluk denize girme isteğimi yendi.
Akşam Barış Akarsu heykelinin oradaki çay bahçelerinde oturup vakit geçirdim. Sonra başka kafelere geçip bir şeyler içtim. Amasra’da gezilecek yerlerin hepsi bir arada toplanmış. Bence hepsini gördüm ve yorucu yolculuğum sebebiyle erkenden yatağıma girdim.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili