Trabzon’a hızlıca gideyim deyip yol üzerindeki bir çok şehri gezme fırsatını tepmiştim. Dönüş yolunda böyle olmayacaktı tabiki…
Kendime 5 günlük bir gezi planı hazırladım.
1. Gün: Boztepe, Ordu. Konaklama Samsun.
2. Gün: Türkeli, Sinop
3. Gün: Amasra, Bartın
4. Gün: Safranbolu-Abant Gölü

İlk gün için fazla kendimi zorlamak istemiyordum. 3 haftadır pek motosiklet sürmemiştim. Bu yüzden ilk molamı erken vermeliydim. Uzun kilometrelerce durmadan sürmek istemiyordum. Çünkü işbaşı yapmadan önce kendime 5 gün ayırmıştım.
Hazırlıklarımı yapmıştım. Giyeceğim kıyafetlerin koyu renkli ve bolca miktarda olması o sıcakta biraz moral bozucu değildi desem doğru olmaz.
Marimo’yu hazırlayıp, valizi de yükledikten sonra aile ile vedalaşıp yola çıkma vakti gelmişti. Sakin sakin motoru ve kendimi ısıtıyordum. İlk kilometrelerde tabi ki fazla gazlamadım. Depoda ne kadar benzin olduğunu bilmediğim için ilk gördüğüm benzinlikte depoyu doldurmaya karar verdim. Sıvı tüketimime önem verip, bir anı fotoğrafı ile tekrar yollara düştüm.
Trabzon’dan kara yoluyla ayrılmak hep üzmüştü beni. Bu sefer kendi aracımla ilerlesem de her dönel kavşaktan geri dönüp gezi planımı iptal edebilecek bir ruh halindeydim. İyice uzaklaştıktan sonra geçti bu duygu. Artık dönmek istemeyeceğim kadar uzaktım. Giresun’a girdiğimde Karadeniz’deki tek adayı görmezden gelemezdim. Bir çok güzel plajı geçtikten sonra adayı ilk gördüğüm yerde, yeni fotoğraf makinemle birkaç poz çekip, uyduruk tripod ile kendimi de kareye sokmayı başarmıştım.
Yol üzerinde durup fotoğraf çekmek pek güvenli bir davranış olmadığından elimi çabuk tutup tekrar yola koyuldum. Zaten ilk uzun molamı vermeyi planladığım yere yaklaşmamıştım henüz. Bir süre daha devam ettikten sonra Ordu il sınırını geçtim. Ve bir anda yol kalitesi çok arttı. Aynı anda sahilde var olan kocaman şantiyeyi görebilir oldum. Öylesine büyüktü ki. Ne inşaatı olduğunu anlamam biraz sürse de aklıma OrGi kelimesini getirmek imkansız değildi. Bir havaalanı için katledilen bir sahil daha. Her yer doldurulmuştu. Hafriyat kamyonları hemen yıpratmasın diye olduğunu varsaydığım aşırı kaliteli asfalt bir 5km kadar devam ediyordu. Sevinmeli mi? Bilemedim. Ama yapılabilir olduğunu gördük.
Teleferik kullanıp Boztepe’ye çıkmak, araçla çıkmaktan daha kolay ve eğlenceli imiş. Ben de öyle yapacaktım. Ancak üzerimde nakit olmadığından, bankaya doğru ilerlerken teleferiği kesiyordum.Paramı çektim, 3 TL’ye öğrenci biletimi aldım. Teleferik sırasına girdim. Biletin gidiş-dönüş olması kârlıydı. Teleferiğe binince birkaç fotoğraf çekecek kadar turisttim orada. Oraya çıkmıştım ama orada ne yapacaktım? Karadeniz’li birisi olarak deniz ve yeşil manzarasına kolayca tav olmuyordum. Bir yerlerde yemek yersem günümün daha iyi devam edeceğine inandım. Sac kavurma başarılı bir tercihti.
Hava iyice soğumya başlamıştı. Ne de olsa yüksekti orası. Aşağı indim. Marimo’yu bıraktığım gibi bulduğum için sevindim. Sonra Samsun’a doğru yola devam ettim. Dağların arasında tünellerle yapılan yollar biraz soğuktu. Gündüz saatlerinde sürmek daha güzel olabilirdi.
Samsun il merkezinde arkadaşımla buluştum. Sağolsun bana kalabilmem için bir misafirhane ayarlamıştı. Olabilecek en uygun fiyatlısından hem de.. Üzerimi değiştirip biraz turlamak için dışarı çıktık. Çok aradığımızı bulamadığımızdan sabah kahvaltı yaparız diye anlaşıp ayrıldık.
Ertesi gün ilk kim uyandı sorusunun cevabı sanırım sürpriz olmayacak.