Yaz gelmiş, havalar ısınmış, ancak motosikletle gezmek için vakit bulmak daha zor olmuştu.
Arkadaşım ulaşınca yol haritamızı çizmeye başladık. Bu civarda fazla motosiklet kullanmadığımızdan yolları çok iyi bilmediğimizi kabul ediyorduk. İlk olarak İSTOÇ’a giderek oradaki motosiklet mağazalarının birinden örümcek file almayı düşünüyordum. Bu amaçla yola çıktık. İSTOÇ’a geldiğimizde ise bizi bilmediğimiz bir gerçek karşılamıştı. Orası Pazar günleri açık değildi, şaşırdık. Sırt çantamdan kurtulamamıştım. Yapacak bir şey yoktu, yola devam etmeliydik.
Beklemediğimiz kadar kalabalık olan TEM otoyolu bize sürüş keyfi tanımıyordu. Arabalar, kamyonlar, usta(manyak) motosiklet sürücüleri… En büyük sıkıntıyı biz çekiyor gibiydik. Yolun en solunda kendimize biraz aralık bulup oradan devam etmeye başladığımızda bunun bize nasıl sürprizler doğuracağını bilmiyorduk. Uzun sürdü TEM yolculuğu, bunalmıştık. Soldan soldan devam ederken, Kilyos’a gitmek için girmemiz gerek sapağı kaçırdık. Çünkü tırların silüetinden tabelaları görememiştik.
Sonra fazla umursamadık ve Kilyos planınından bir anda cayıp Anadolu Yakası’na gitmeye karar verdik. Gişelere yaklaştığımız anda bizi Kilyos’a götürecek son sapağı gördük. Öyle bir sapak varmış. Tabelada ne yazıyordu hatırlamıyorum ancak bizi hedefimize götüreceğinden emindik.
Ani ve tehlikeli yavaşlamalardan sonra o yan yola girebildik. Bulunduğumuz yol hiç tanıdık gelmiyordu artık. Bir ara kendimizi Boğaziçi Üniversitesi’nin oralarda bulduk. Ardından hisara ulaştık. İstesek gelemezdik herhalde. Hisardan aşağı zorlu bir yokuş inip, çok iyi bildiğimiz Bebek sahiline varmıştık. Artık sahil yolundan devam edecektik. Buraları tanıdık geliyordu fakat nasıl bir kalabalıktı o öyle? Geceleri turladığımız için dua ettik.
Biraz devam ettikten sonra Kilyos yolunda olup olmadığımızdan emin değildik. Kendimizi bir anda İstinye’de bulmuştuk. Neden oradaydık? Nasıl gelmiştik? Bilemedik. İkimizin de çeşitli yol tarifleri vardı ancak gün elimizden kaçıp gitmeye devam ederken hızlı bir karar vermemiz gerektiğini fark ettik. Durmadık, sürdük hep. Yorulduk ancak Sarıyer’de bir yerlerdeydik. Kafamız biraz karışmıştı, bu sebepten yer-yön algımız da nasibini almıştı. Belgrad Ormanı yoluna döndük, ormana değil Kilyos’a devam ettik. En azından tabela öyle diyordu.
Bir süre daha orman yollarında sürmeye devam ettikten sonra artık iyice yorulmuştuk. O deniz bulunacak ve her hücremiz serinleyene değin sudan çıkılmayacaktı. Fakat, bu Pazar günü bizi sevmemişti. Talihsizlik o ya Hyosung’un debriyaj teli koptu. Yine bilinmedik, beklenmedik bir sürpriz. Peki ya şimdi? Durduk. En azından düşük süratle gidiyorduk o sırada. Bunun için şükredebiliriz.
Kilyos seferimizi başarısızlıkla sonuçlandırmış ancak birçok ders almıştık. Acil durumlara hazırlıksız yakalanınca ne yapacağımızı daha iyi planlamamız lazımmış.
Keyifli ve güvenli sürüşler…